Dil, doğal yapısı gereği özünde olanı yaşatma ve türetme kabiliyetine sahiptir. Ancak dildeki bazı sözlerin oluşumunu kimi zaman uydurmaya bağlayabilen insan sayısı da küçümsenmeyecek kadar çoktur. Halbuki kısaltmalar ve çok az örnek hariç olmak üzere uydurmanın dile yerleşme ihtimali çok azdır. Dil Bilimi, sözü tarihte arar. Din Bilimi ise tarih (yazı) öncesinde… Yazı varsa ilk önce yazılı metne yani tarihi kayda bakılır. Teolojide ise kutsal kitapların kaydına…

Kutsal kitaplara göre söz zaten yazıdan öncedir, tanrısaldır. İncil, “Başlangıçta Söz vardı” der (https://www.bible.com/tr/bible/170/JHN.1.1-18.TCL02). Kur’an da “Allah Adem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti” (Bakara: 31) der. Dolayısıyla, her iki açıdan da bir sözün kök itibariyle tarihi geçmişi vardır. Tabi, tarih burada bir yandan yazının karşılığı iken bir yandan zamanın karşılığıdır. Türkçede bulunan gebe kalmak deyimindeki gebe kelimesi de tarihsel olarak bu çerçevede değerlendirmeye müsaittir.

Gebe kalmak deyimi mecazi olarak “minnet altında kalmak” (https://sozluk.gov.tr/) anlamına gelir denilmektedir. Sözün tarihi varlığı araştırıldığında bugünün koşullarında mecaz kabul edilen aslında bir zaman mecaz değildir. Öyle görünüyor ki Sumerce’de “köle” veya “işçi” anlamına gelen 𒊩𒆳 geme (ePSD, 2022) Türkçedeki gebe kalmak deyiminde geçen “gebe”dir. Köle olmak “bir başkasının hükmüne tabi olmak” anlamına geldiğinden geme böylelikle Türkçede yaşamaya devam etmiştir.

Oğuzhan ABA©I

Benzer Gönderiler

Bir cevap yazın

All fields are mandatory.